Bu yazıyı daha önce Laf Salatası isimli bloğumda yayınlamıştım. O blog silinse de gezi yazılarımı arşivlemek istediğim için buraya da ekledim. Bu notu gördüğünüz yazılar eski yazılarım. Keyifli okumalar...
İlk durak Batman Havaalanı.
Bu sefer nasıl gidiliri hiç düşünmeden, her şeyin günler öncesinden ayarlandığı, benimse son dakikaya kadar hiçbir şeyden emin olamadığım bir yol hikayesi anlatacağım.
Hasankeyf'e nasıl gideceğinizi herhangi bir sitede bulabilirsiniz, peki yağmurlu bir günde Hasankeyf'te neler oluyor görmek ister misiniz?
Sokaklar ıslak ve ıssız oluyor.
Bizim gibi otobüsten indiği an sağanak yağışla karşılaşanlar bir müddet şemsiye alabilecekleri bir yer arıyorlar. Şemsiye ile gezmek her turistin harcı değil!
Bir elde çanta, bir elde fotoğraf makinesi, bir elde şemsiye, hiç kolay iş değil.
O yüzden şehrin girişinde bekleyip akıp giden Dicle'yi seyretmek veya kendini sokaklarına atmak kararı yağmurlu bir günde her zamankinden daha zor veriliyor.
Elbette ki sonunda, "bir daha ne zaman geleceğiz", "yağmursa yağmur", "şeker değiliz ya eriyelim" özlü sözler topluluğu kazanıyor ve kendinizi tıpış tıpış yürürken, böylesi kapıların önünde durup kapıların ardındaki hikayeleri merak ederken buluyorsunuz.
Bir yandan da bildiklerinizin verdiği ağırlık kaplıyor yüreğinizi
Nasıl yani diyorsunuz, nasıl izin verecekler buranın sular altında kalmasına.
İçinde "doğu" geçen coğrafyaların payına neden hep yerinden edilmek düşüyor sahi?
Hasankeyf bunların hepsi demek.
Yağmurda ise, sizi bekleyen tertemiz su damlaları değil.
Suya karışan toz bulutunun oluşturduğu çamur damlaları.
Montunuzda, çantanızda, kameranızda, ve hatta fotoğraflarınızda :)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder