Bu yazıyı daha önce Laf Salatası isimli bloğumda yayınlamıştım. O blog silinse de gezi yazılarımı arşivlemek istediğim için buraya da ekledim. Bu notu gördüğünüz yazılar eski yazılarım. Keyifli okumalar...
Şurada Hampton Court Palace ile ilgili tanıtıcı bir yazı yazmış ve "sarayın içini görmesek de olur, o kadar paramız yok, biz bir etrafında yürüyelim" derseniz onu da anlatırım diye eklemiştim.
Şurada Hampton Court Palace ile ilgili tanıtıcı bir yazı yazmış ve "sarayın içini görmesek de olur, o kadar paramız yok, biz bir etrafında yürüyelim" derseniz onu da anlatırım diye eklemiştim.
Havayı böyle güneşli bulabileceğiniz nadir bir Pazar günü, Kingston'dan yola çıkıyoruz.
Pazar olması önemli.
Etrafta insan oluyor, diğer günlerde bu ormanlar ıssız olabilir.
Yar bana da bir tekne diye zırlaya zırlaya, Bushy Park'a dalıp geyiklerin dibine kadar gidip boy boy fotoğraf çekiyoruz.
Allah'ım sonsuza kadar burada kalsam diye ağlamanız garanti.
Sonbahar değil, kış değil, bu ağaç niye sarı diye şaşırın.
Gül bahçesine girip hani bu güller açmamış ki, ayy hepsi açmış olsa ne güzel olurdu diye hayallere dalın.
Sarı gelincik de mi oluyormuş:)
Güneş tepedeyken gitmek pek doğru bir tercih olmamış olabilir:)
Hayır derseniz de, böyle bir manzarayı izleme fırsatını kaçırırsınız, çok bir şey değil..
Kingston'a yaklaşınca ilk fotoğrafı çekerken üzerinde durduğumuz köprüye bir de öbür tarafından bakın.
Serinin diğer yazıları ise şurada.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder