Cunda senelerdir romantik çiftlerden duyup da merak ettiğim bir yerdi. Eşime belli aralıklarla hayıflanmış olmalıyım ki o da 3-4 günlük bir tatil için İzmir'in çok uzak olacağına karar verip yakın bir yerler aramaya başladığında Cunda'da karar kılmış:)
Bursa'dan Çeşme'ye diye yola çıkıp Cunda'ya gittiğimizi öğrenmek büyük bir sürpriz oldu benim için. İyi ki öyle olmuş, yoksa Oğuzalp ile o kadar uzun yolda neler yapardık bilmiyorum!
Cunda Ayvalık'da minik bir ada. Adaya köprülerden geçerek ulaşıyorsunuz. Geçtiğiniz köprülerden biri Türkiye'nin ilk Boğaz Köprüsü olma ünvanını taşıyor. Bunu belirten kocaman bir tabela var köprünün üzerinde. Cunda tertemiz deniziyle alabildiğine uzanan mavisiyle karşılıyor sizi.
İlk iş otelimizi bulup yerleşiyoruz. Cunda'da tercihimiz Labris Otel oldu ve 4 günlük seyahatimiz sonunda çok memnun ayrıldık otelden. Otelin sahibi Labris Hanım bir çocuk doktoru. Eşim rezervasyon için arayıp görüştüğünde oda seçimi konusunda yardımcı olmuş, her sabah otelde konaklayanların masalarına oturup sohbet ederek birebir ilgileniyordu herkesle.
Odaları çok zevkli döşenmiş, ve bahçesi çok güzel.Kahvaltı bahçede veriliyor, denizden gelen esinti ile tatlı tatlı kahvaltı yapabiliyorsunuz.
Oğuzalp ve ben tabi alerji sebebiyle süt yumurta ürünleri tüketemeyince çok seçenek olmuyor ama şu kavanozda görünen lutenitsa dediğimiz şeyi yanımızda götürünce ekmeğe sürerek yedim. Eşim için harika bir kahvaltıydı. Genel peynir, zeytin gibi kahvaltı ürünleri her sabah aynı; değişik olarak bir gün pişi, sonraki gün börek vs. oluyor. Akşamüstü de kek, çörek tarzı şeylerle çay saati oluyor. Oğuzalp'i uyutmak için bazen gündüzleri otele dönen bir tek biz olduğumuzdan çay saatlerinden tek faydalanan da bizdik sanırım:)Bahçenin tek dezavantajı ortadaki süs havuzu oldu. Oğuzalp gördüğü su birikintisine koşan bir çocuk, daha otelin kapısından girmemizle havuza koşup tırmanmaya çalışması bir olduğu için biz masamızda oturup bahçede oynasın diye bırakamadık kesinlikle. Sonraki günler biraz daha alıştı, balıkları besledi ona da eğlence çıktı ama küçük çocuklarla ilgili önemli bir ayrıntı bu.
Otelde bebekler için mama sandalyesi, küçük ikea masaları ve tabureleri de vardı, onları da oyuncak yaptı beyefendi kendisine.Odaya yerleştikten sonra karnımızı doyurmak için Cunda Sahiline gittik. Cunda küçük bir yer, her yere yürünebilir aslında. Bizim kaldığımız Labris Otel adanın girişinde sahilden biraz uzaktı yani ve mesafe kısa olmasına rağmen bebek arabası ile yürüyebileceğimiz bir yol olmadığı için hep arabayla gidip, otopark parası vermek durumunda kaldık. Yine de sahilin kalabalığından uzak, sessiz bir otelde kalmak iyi bir tercihti diye düşünüyorum.İlk gün hemen karnımızı doyurmak istediğimiz ve akşam hizmet veren restoranların çoğu açılmadığı için rastgele bir kafeye oturduk. Bir Cunda klasiği olan papalinayı deneyelim dedik ama ben küçük balık sevmiyorum, onun kılçığı bile batıyor bana net. O yüzden sevmedim.Cunda klasikleri olan Bay Nihat tarzı lokantaların son zamanlarda çok bozduğunu okuduk, yine de gitmek için niyetlendik ama yemek zamanına bir türlü karar veremediğimiz için hadi gidelim dediğimizde hep doluydu.En güzel yemeği rastgele oturduğumuz Sokaki isimli restoranda dedik. Yediğim en lezzetli levrekti.
Kosta'nın Yeri diye de geçiyor. Kosta ve kızı işletiyorlarmış bu salaş lokantayı. İnsanlar yarı Türkçe, yarı Rumca konuşuyorlar. Mekanda kredi kartı ile ödeme yok aklınızda olsun. Biz bankamatik bozulunca para çekememiştik, son paramızı da ne olur olmaz diyerek vermek istemedik, yakındaki bir büfeden çektirmekte buldular çözümü.Cunda'da kalırken yakın yerleri de gezme fırsatımız oldu.Otelimiz zaten Sevim ve Necdet Kent Kitaplığına çok yakındı.Kütüphanenin çok güzel bir kafesi var, manzarası müthiş. Çocuksuz ya da küçük çocuklu insanlar manzaraya karşı oturmuş eğlenirlerken biz iç geçirip döndük tabi ki.Çocuklu tatilden şikayetlerim gözünüzü korkutmasın.Oğuzalp biraz fazla hareketli, daha yeni yeni yürüdüğü için merdiven varmış, kaldırım varmış dikkat edeyim düşüncesi gelişmemiş bir bebek. O yüzden sürekli peşinde olmak durumundayız. Bir de alerjisi var tabi, yandaki masaya gider, oradan da biri çikolata verir, bir şey bulur yer diye asla yalnız bırakamadığımız için çıkıyor bu sıkıntılar. Yoksa gitgide yürürken dikkat etmeyi öğreniyor, biz masamızda oturup kahvemizi yudumlarken o da koşar, etraftaki insanlarla oynar vs.. Alerji geçince inşallah..Cunda'da ve Ayvalık civarında bu şekilde manzara seyredebileceğiniz çeşitli noktalar var. Cennet Tepesi, Aşıklar Tepesi gibi isimlerde çeşit çeşit tepe. Hepsi de çok güzel.Tabi Ayvalık civarında en çok bilineni Şeytan SofrasıOraya da son anda yetişip güneşi batırdık.Güneşin bir anda tepelerin ardına süzülmesi gerçekten görülmesi gereken bir olay.Tepeden izleyebileceğiniz kafeler de güzel mekanlar.Bir de Güneş battıktan sonra alkışlama adeti var ki sormayın:)En çok Oğuzalp sevindi bu işe.Biz Cunda'daki günlerimizi Hadi Ayvalık'a gidelim, hadi Cunda'ya dönelim şeklinde gezerek geçirdik.Belki listelerin çoğunda olan yapılacaklar listesini tamamlayamadık ama yine de çoğu şeyi yapmışız:)Zor da olsa Taş Kahve de kahve içmeyi başardık.Bir yer popüler olmayagörsün ne oturacak yer bulabiliyorsunuz ne ilgilenen garson. Birkaç kere gitmeyi denedik, sürekli dolu, oturuyoruz dakikalarca bakan yok. Dönüş gibi sabah erken saatlerde alışveriş için çarşıya çıkınca mekanı boş bulabildik, bir esprisi var mı derseniz aman da unutulmaz bir tecrübe değil ama hoş bir atmosferi var tabi. Limonatası da çok güzel.Cunda'nın en keyifli aktivitesi sokaklarda dolaşmak, hediyelik eşya satan dükkanları gezmek ve akşam sahilde turlamak.Arnavut kaldırımlarla daracık sokaklarda bebek arabası biraz zor oluyor; ama bir şekilde hallediliyor.Her yer hep cıvıl cıvıl rengarenk..Kapıların arkasında kalan hikayeleri merak edip avare avare dolanmak Ankara'da yaşayamadığımız bir tecrübe malesef.
Perşembe günleri Ayvalık'ta semt pazarı oluyormuş. Tesadüfen denk geldiğimiz bu pazarda havlular, iç çamaşırları arasından çıkmayı başarınca çok güzel takılar satan dükkanlara, şirin kafelere rastladık. Dağ kekiği, zeytin sosu , zeytinyağı alabildik.Zeytinyağı genelde fiyat olarak her yerde aynı 5 litresi 100 lira. Biz Evliyazade zeytinyağlarından aldık, ekmek banıp banıp yiyiyoruz :DCunda'da denize girilecek yerler sahilde değil, bir vasıtayla gitmek gerekiyor her birine. Patriça koyu ve plajı en ünlülerinden. Ancak bizim deniz için tercihimiz, Özge'nin oltası 'nın notlarında gördüğümüz Badavut Plajı oldu.Badavut'ta Muzo Beach Cafe yemekler için iyi bir seçenek.Pilav bile sadece zeytinyağı ile yapılıyor, biz bu sayede çok rahat ettik.Şurada bebekli tatilin işkence mi keyif mi olduğunu sorguladığım yazıda anlattığım üzere Oğuzalp denizi çok sevdi, su çok ama çok soğuk olmasına rağmen sudan zor çıkardık kendisini . Deniz çok temiz buralarda. Badavut'ta yüzerken kocaman balıkları görebiliyorsunuz.Patriça koyuna da Patriça Rum köylerini görmeye giderken uğramış olduk, orası da harika ve çok temiz gerçekten.Böyle bir berraklık başka nerede vardır bilemiyorum.Tabi buranın taşlı olması Oğuzalp ile olunca bizi korkuttu ve eşimin güneş yanıkları sebebiyle giremedik ama insanlar metrelerce açılmalarına rağmen su hala dizlerine geliyordu, çok çok özendim.Adada bir de Rum köyleri var.Buralara gitmeden rotayı iyice araştırmak gerekiyor.Cunda benim için sürpriz bir tatil oldu ve bebekle gidilen sürpriz bir tatilde hadi bakalım plan yapalım her zaman mümkün olmayabiliyor. Arabanın altını vura vura gittiğimiz zeytinliklerden görebildiğimiz manzara bu oldu. Bizim gibi bebekli birkaç araba daha vardı, hepimiz birbirimize güvenerek şimdi bir yere varırız diyerek gittik ama sadece buraları görebildik.Zaten arabaları bırakıp yürüyerek gitmek gerekiyormuş bu noktadan sonra.Onu genç, aşık ve çocuksuz çiftlere bırakıyoruz:)Yine gözlerden uzak denize girmek isteyenler için de ideal yerler.Şimdiden özledim mi ne:)
20 Ocak 2017 Cuma
Ayvalık ve Cunda Rehberi 2015
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder