Ordu'dan başlayıp, Giresun, Trabzon ve Rize'yi gezdiğimiz Karadeniz Turumuzun son durağı Artvin oldu. Ve rahatlıkla söyleyebilirim ki Karadeniz yeşilini görmek istiyorsunuz muhakkak Rize ve Artvin'e gitmeniz gerekiyor. O fotoğraflarda gördüğümüz yemyeşil Karadeniz Rize'den başlıyor, Artvin'de zirve yapıyor.
1.Borçka Karagöl
Artvin' de iki adet Karagöl var. Biri Şavşat Karagöl, diğeri ise Borçka Karagöl. Biz Artvin'e Rize'den günübirlik gidip geldik ve dolayısıyla her köşesini göremedik; ama bir güne de bir sürü yer sığdırdığımız için mutluyuz.
İlk durağımız Borçka Karagöl Rize Pazar'dan yaklaşık iki saat sürdü. Artvin, Arhavi ve Borçka üzerinden gittik biz. Öyle büyüleyici yollar geçtik ki zaman zaman Türkiye'de olmadığımız hissi bile uyandı bende. Ankara bozkırı da Türkiye ise, burası neresi?
Borçka Karagöl, aynı isimli tabiat parkının içinde yer alıyor.
Artvin merkezden 57 km uzaklıkta, Rize'den 153 km:) Günübirlikçi olmak zor :) ama imkansız değil gördüğünüz gibi. 150 km gidip, arada Mençuna Şelalesine de gidip geri geldik Rize'ye.
Borçka Karagöl'e giriş ücreti araç başına 9 TL . Yol asfalt, son 7 kmlik kısmı arnavut kaldırımı.
Bu 7 kmlk kısımda size eşlik eden manzara bu olunca, tıngır mıngır gitmek hiç dert olmuyor..
Girdiğinizde aracınızı otoparka park edip, göle ulaşana kadar biraz yürümeniz gerekiyor. Otopark için ayrı ücret alınmıyor.
Borçka Petrol ofisinden Karagöl'e giden minibüsler de mevcut toplu taşıma düşünenler için.
Gölü arıyoruz:)
Göle ulaşmak için yürüdükten sonra sizi belediyenin tesisi karşılıyor.
Tesiste dondurma, çorba, ızgara çeşitleri ve içecek çeşitleri mevcut. Malesef her belediye tesisinde olduğu gibi çalışmaya pek gönüllerini olmayan çalışanlar var. Menüde olup da gerçekte olmayanlar, istediğinizi iki saatte getirmeler, para ödemek için bile 10 dakika bekletmeler... Bu Tesisten ayrı WC de mevcut..
Fotoğraflarda çok çıkmadı; ama hafta içi erken bir saatte bile kalabalıktı.
Karadeniz malum yurt içi turların popüler destinasyonlarından. Dolayısıyla iki tur otobüsü aynı anda aynı yere girdiği an orası otomatikmen kalabalık oluyor. Herhangi bir yerde doğa ile tamamen baş başa kalacağınızı düşünmeyin.
Bir de piknik serbest olduğu için pikniğe gelen insanlar da oluyor. Biz gittiğimizde mangal yakan yoktu; ancak etraftaki çöplere bakılırsa hafta sonu oldukça kalabalık olmalı.
İnsan kalabalığını geçtikten sonra sizi karşılayan manzara ise her şeye değer.. 300 km yola, kalabalığa..
Ağustos itibariyle Borçka Karagöl'ün renkleri böyle. Sonbahar da ise apayrı bir renk cümbüşü oluyor. Kışın kar yağınca da ne güzeldir kim bilir. ..
Hemen koşup manzaranın tadını çıkarıyoruz.
Daha önce Bolu Yedigöller'i de gördüm ve orası da böyle büyüleyici; ancak buranın yeşili bambaşka. İnsanı öyle bir hayran bırakıyor ki, saatlerce kımıldamadan oturup izlemek istiyorsunuz.
Tabi "Annem ben dondurma istedim " diyen bir gezenti tosbikle oturmak mümkün olmuyor:) Biz de dondurmayı alıp gölün etrafında yürümeye koyuluyoruz.
Gezenti Tosbik keşifte:)
Gölün etrafında bu parkurda yürüyüş yapmak mümkün.
Her yer böyle ahşap değil tabi. Çoğunluk kısmı patika.
Biz çok kısa bir kısmını gidip geri döndük; çünkü günübirlikçilik!
Zaman kısıtlı, görülecek çok yer var.
Bizim gibi bir günde gidip gelmek istemeyenler gölde kamp yapmayı ya da yakın pansiyonlarda konaklamayı düşünebilir. Gölün tadını çıkarmak için en güzel seçenek kamp yapmak olsa gerek. Düşünsenize, akşam 4-5 gibi turist kalabalığı gittikten sonra ve sabah kimse gelmeden göl tamamen size ait! Düşüncesi heyecan verse de çocukla, hem de ciddi düzeyde alerjik bir çocukla, kamp şu an bize biraz uzak bir alternatif. Ama o günler de gelecek!
Karagöl'den çıkıp milli parkta ilerlerken Karadeniz'in anlık değişimlerine de tanık oluyoruz.
Sabah günlük güneşlik olan hava yerini pusa bırakınca, başı dumanlı dağları da yakından görmüş oluyoruz.
2. Kamilet Vadisi
Çifte Köprü
Karagöl'den sonraki durağımız Kamilet Vadisi içinde yer alan Çifte Köprü.
Rize yazımda da bahsettiğim gibi Rize ve Artvin'de kemerli köprüler oldukça yaygın. Ancak Arhavi'de Çifte Köprü adıyla bilinen birbirini kesen iki köprü var.
Bizim iki köprüyü de çektiğimiz fotoğraflarımızı bulamadığım için üstteki fotoğrafı Türkiye Kültür Portalı sitesinden aldım.
Çifte Köprü ile Mençuna Şelalesi aynı güzergah üzerinde, Kamilet Vadisi'nde.
Köprüler Ortacalar Köyü mevkinde yer alıyor. Köprünün tarihi ile ilgili çeşitli söylemler var. 18.yüzyıl dense de o kadar eskiye gitmediğini söyleyenler de var. Aslında Rize ve civarındaki diğer köprüler de 18. yüzyıldan kalma ise bu köprü neden olmasın?
Bunları düşünürken oturup soluklanmak isterseniz köprünün yanında mola verebileceğiniz bir restoran da bulunmakta.
Ya da yola devam edebilirsiniz. Bu bölgeden 3,5 kilometre sonrası Mençuna Şelalesi.
3. Mençuna Şelalesi
Yalnız Mençuna Şelalesi her yiğidin, yada daha doğrusu bizim gibi çocuklu ailelerin harcı değil onu en başından söyleyeyim.
Çifte Köprü'yü geçip 3.5 km kadar gittiğinizde , biraz dar bir yoldan geçerek, bir restoranın önüne geliyorsunuz. Mençuna Şelalesi için bu bölgeye park edip yürümeniz gerekiyor.
Önce bu şekilde bir patika geçiliyor, bu kısımda sıkıntı yok. Yanınızda şırıl şırın akan bir dereyi izleyerek gidiyorsunuz yaklaşık 10 dakika sürüyor .
Sonra bu asma köprü çıkıyor karşınıza. İşte asıl yürüyüş kısmı bu köprüyü geçtikten sonra başlıyor. Arazi engebeli.
Ortalama hızda yaklaşık yarım saat tırmanıyorsunuz.
Biz bir 5 dakikasını çıkmaya çalıştık, baktık olmuyor, biraz etrafa bakıp kös kös geri döndük aşağıdaki fotoğraftan anlaşıldığı üzere:)
O kadar geldik en azından birimiz görelim diyerek babayı şelaleye gönderdik, Oğuzalp ile ben de restorana gittik. Neyse ki restoranın parkını görünce babayı unuttu. Restoranın fiyatları oldukça uygun. Hem klasik hem de yöresel tatlar var. Benim tavsiyem gelmişken bu restorana has olan Otlu Mıhlama'yı denemeniz.
Bizim yediğimiz en iyi mıhlamaydı. Bir diğeri ise Rize Çinçiva Kahve'deydi. Biz bunları yerken Baba Tosbik geldi, şelalede çektiği fotoğraflarla.
Yoldaki güzelliklerden...
Mençuna Şelalesi yaklaşık 80 metre (bazı kaynaklar 100 diyor) yüksekten dökülüyor. Aylardan Ağustos olunca su oldukça azalmış; üstteki fotoğraftaki havuz kısmından anlaşılıyor; ancak Mençuna'nın özelliği olan suyun siyah taşlara parçalanarak oluşturduğu dantel görünümünü yine de görebiliyorsunuz.
Böylelikle Karadeniz gezimizin sonuna da gelmiş olduk.
Ankara'ya dönüşü Ordu'da bir gece konaklayarak gerçekleştirdik.
Ankara'ya dönüşü Ordu'da bir gece konaklayarak gerçekleştirdik.
Böylesi yemyeşil yerlerde bir hafta geçirdikten sonra Ağustos ayında her yeri sararmış olan Çankırı, Kırşehir ve Ankara gözümüze nasıl görünmüştür tahmin edebiliyorsunuz değil mi?:)
Neyse ki Doğu Karadeniz turunun etkisini tamamen bitmeden, en güzel döneminde, sonbaharda bu sefer Batı Karadeniz'in en heybetli şehri Bolu'da 15 gün boyunca termal bir tatil deneyimledik.
Bir sonraki yazıda termal tecrübesi ile görüşmek üzere!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder